Tükendi
Gelince Haber VerEditörün Kafasına Göre
Bugün nerede uyandınız? Hangi güne, hangi mevsime? Muhtemelen sarı yaprakların yerleri doldurduğu, serinliğin insanın içine işlemeye başladığı bir sonbahar gününde, sıcak yatağınızda uyandınız. Kalkmak istemediniz ama bazıları işe, okula gitti. Simit ve çay eşliğinde hayatın yoğun temposuna katıldı. Bazıları kahvaltısını uzun uzun yaptı, belki de portakal suyu sıkıp içti. İnternete baktı, gazete, dergi okudu.
Bazıları ne zaman uyuyakaldığını bilmeden ya da hiç uyuyamadan o sabah hayatına devam etti. Bütün gece titredi, endişelendi, uyuyamadı; uyumaya fırsatı olmadı. Bomba sesleri, silah seslerine karıştı ve seni en güvenli yerinde, evinde uyutmadı. Belki sesleri duymayanlar da uyuyamadı ama duyanlar için endişelendi, savaşta olanlar için. Savaştan yürüyerek, yüzerek kaçalar için sabah zaten hiç olmadı. Onlar son kalan umutlarının peşinde, arkalarına bakamadan kaçtıkları için gün hiç doğamadı.
Geçmiş, bizden önceki sabahlarda ise insanları birbirinden ayıran, onlara kardeş olduğunu unutturan politikanın ve dinin esiri, kurbanı olanları da başkaları ayırdı. Küfretti, lanetledi, uzaklaştırdı ve bunları biz doğmadan binlerce yıl önce atalarımız tekrar tekrar yaptı. Tufan Gündüz bu sayıda biz insanlığa “…ve unutmaya hazırız” dedi. Hazır mıyız? İnsanlık unuttu ya da unuturmuş gibi yaptı; aynı hatayı tekrar etti, tekrar ve tekrar…
Şimdi bizler unutkan atalarımızın, dertli coğrafyamızın yükü altında ezildikçe eziliyor, çile çekmeye alışmış insanlığımızın sınırları zorlanıyor. Bu kadarını taşıyamayız, sırtımızda dert taşıyacak yerimiz kalmadı derken yenileri geldi; insanın insanla, insanın doğayla ve insanın kendisiyle olan savaşın en ağır sonuçlarıyla karşılaştık son zamanlarda. Uyuyamadan sabahı getirdik her gün ama her gün güneş doğdu. Çoğu zaman biz fark etmesek de doğdu güneş; insan doğamız yine kendini gösterdi ve zorluklara alıştırıp bizi onlarla yaşar hale getirdi.
Hayalimiz Hilal Meriç’in Nedensiz Mutluluklar Ülkesi’nde uyanmaktı; “Çocukların kıyılarda top oynadığı, kumdan kaleler yaptığı ama kıyıya vurmadığı ülke…” Elimizdekinin sadece barış olduğu, herkesin huzurla yaşadığı bir ülkede yaşamaktı hayalimiz. Ama ayak bastığımız yaşlı toprağımızın üstünde terör, savaş, acı, gözyaşı sadece var. Üzerinden geçen acılı misafirlerimiz var; koruyamadığımız, yuva veremediğimiz savaştan kaçanlar. Bütün bunların yanında seçim yapmaya zorlanıyoruz; bizi o ya da bu parti kurtarsın, refaha ulaşalım Nedensiz Mutluluklar Ülkesi, hatta Nedensiz Mutluluklar Dünyası olalım diye. Her bir karışından kanın gözyaşının eksilmediği çileli topraklarımızın yükünü sırtlanıp yaşamımıza devam etmeye çalışıyoruz, aklımızda barışla.
Umudumuzu neden kaybetmiyoruz biliyor musunuz; çünkü güzel insanlar dört bir yanımızda! Onları tanımanız için biraz daha dikkatli bakmalısınız; size benziyorlar, gözleri kıpır kıpır oluyor, olmadığında bol bol ağlıyorlar ama ağlamanın çözüm getirmediğini biliyorlar. Her ağlamadan sonra gülmeli ve bulduğunuz o güzel insanlara hep inanmalısınız. Çünkü öteki türlü güneş bize hiç doğmaz, karanlıktan çıkmadığımız gibi başka insanların çıkmasına da yardım edemeyiz. Barışı kovalamaya, insanlara inanmaya, umudumuzu kaybetmeden her gün yarını yaşayacakmışız gibi, yaşamalıyız
Çünkü biz çok iyi biliyoruz ki yurtta barış, dünyada barış demektir.